Okumak, Bilginin Sessiz Düşüncesini Duymaktır
Okuma eylemi, genellikle günlük hayatın yorgunluğunu hafifleten bir kaçış kapısı ya da akademik başarının zorunlu bir aracı olarak görülür. Oysa bu dingin eylemin derinliklerinde, bireyin karakterini ve vicdanını dönüştüren sessiz bir devrim yatar.
Sürekli ve bilinçli okuyan biri, bilgi ile kurduğu ilişkide derinleşir. Bu derinlik, hayatının her alanına özellikle de akademik dürüstlüğe yansır. Okumak, bilginin yüzeyinde gezinmek değil; o bilginin nasıl üretildiğini, hangi değerlerle paylaşıldığını ve kimin emeğiyle ortaya çıktığını fark etmektir. Gerçek okuma alışkanlığı, bizi bilginin basit bir tüketicisi olmaktan çıkarır; bize, üzerinde çalıştığımız her veriye karşı derin bir etik sorumluluk yükler. Bilinçli okur, bu sorumlulukla, hayatının her alanına dürüstlüğü taşıyan kişidir.
Peki, okuma kültürü nasıl oluyor da bizi dürüst birer öğrenci ya da araştırmacı yapıyor? Cevap, bilginin doğasını anlamamızda gizli.
Bilginin Arkasındaki "Emeği" Görmek
Bir kitabı, makaleyi veya tezi okuduğunuzda, aslında sadece sonuçları görmezsiniz; o bilginin ortaya çıkması için harcanan emeğin yolculuğuna tanıklık edersiniz.
· Bir yazarın o fikri bulmak için uykusuz kaldığı geceleri,
· Bir araştırmacının topladığı verilerin titizliğini,
· Bir düşünürün vardığı sonucun arkasındaki uzun eleştirel süreci...
Bu süreci gören bir okur, bir anda her bilginin bir "sahibi" ve bir "bedeli" olduğunu anlar. Bu farkındalık, bir bilgiyi kopyalayıp yapıştırmayı (intihal yapmayı) vicdanen zorlaştırır.
Akademik dürüstlük alanının önde gelen isimlerinden Bruce Macfarlane (2022), dürüstlüğün sadece kopya çekmemek olmadığını söyler. Ona göre bu kavram; bilgiye saygı duymayı, başkasının emeğini takdir etmeyi ve kendi düşüncelerini özgün biçimde ortaya koymayı içerir. Okumak, bize tam olarak bu saygı ve takdir duygusunu kazandırır.
Vicdani Bir Kalkan: Saygı ve Sorumluluk
Uluslararası Akademik Dürüstlük Merkezi (ICAI), akademik dürüstlüğü beş temel değere dayandırır: Dürüstlük, Güven, Adillik, Saygı ve Sorumluluk. Bu değerler, akademik hayatımızın kurallarını değil, kültürünü belirler.
Akademik etik uzmanı Tricia Fishman (2014) da bu kültürel dönüşümün altını çizer. Okuma alışkanlığının yarattığı "vicdani farkındalık" ile kişi:
Entelektüel Saygıyı Öğrenir: Bir fikrin sahibini belirtmek, o fikrin çalınmaması için konulmuş yasal bir zorunluluktan önce, o kişinin emeğine duyulan içten bir saygıdır. Okuyan kişi, kendi düşüncesiyle çelişen bir fikrin bile arkasındaki entelektüel gücü takdir etmeyi öğrenir
Sorumluluk Almayı Geliştirir: Sadece başkasının fikrini dürüstçe kullanmak yetmez; okuma, kişinin kendi fikrini, kendi sesini oluşturma sorumluluğunu da yükler. Okumak, mevcut bilgiyi sindirip, onu yeni ve özgün bir bakış açısıyla harmanlama becerisi verir. Bu da bizi, kolay yoldan bilgi edinme (manipülasyon veya yanlış bilgi yayma) tuzağından korur.
Dürüstlük, Kitaplardan Doğar, Kütüphanelerde Başlar
Okuma alışkanlığı, akademik dürüstlüğün temelini oluşturan en güçlü yumuşak becerilerden biridir. Okumayan bir öğrenci, bilgiyi yalnızca bir “sonuç” olarak görür ve bu sonuca ulaşmanın en kısa yolunu arar.
Oysa düzenli ve eleştirel okuyan birey, bilginin arkasındaki emeği, bağlamı ve değeri fark eder. Bu farkındalık, onun en iyi intihal programından bile güçlü bir ahlaki denetim mekanizması oluşturmasını sağlar.
Akademik dürüstlük, dışarıdan dayatılan katı kurallarla değil; içeriden gelişen bir okuma kültürüyle ayakta kalır.
Bilim dünyasının temellerini sağlamlaştırmak istiyorsak, önce okuma alışkanlığının yaygınlaşmasına yatırım yapmalıyız.
Çünkü dürüstlük, gerçekten de kütüphanelerde başlar.