Ana içeriğe git

GÜLHİZ BİNİCİ tarafından blog girdileri

GÜLHİZ BİNİCİ
yazan GÜLHİZ BİNİCİ - Perşembe, 28 Aralık 2023, 11:48 AM
Dünyadaki herkese

Hayat herkesin beklentilerini ve hayallerini gerçekleştirecek kadar seçenek sunmuyor insana. Kimi zaman küçük bir grubun istekleri tüm toplumu etkiliyor, insanları mutlu ya da mutsuz edebiliyor. Bu da demokrasinin bir sonucu işte. Zaten insanoğlu denen dünyanın bencil varlığı; kendi isteği, çıkarı veya konforu için çevresindeki tüm canlılara zarar vermeyi kendinde hak olarak görür. Doğadan kopup onunla uyum içinde yaşamak yerine tüm gücünü doğa ile mücadele etmeye harcamaya karar verdiği gün, aslında bu savaşı kaybetmeyi ve mutsuz olmayı kabullenmiş olan insan, doğaya karşı kazandığını zannettiği her zaferde kendini ulaştığı güçle avuttu. Bitmek bilmeyen hırsı ve doyuramadığı açgözlülüğü kendisini bekleyen sonu değiştirmeye bir türlü yetmedi, yetmiyor, yetmeyecek.

 

Bu gerçeklerle yüzleşmek insan için oldukça zor bir durum. Başkalarının her hatasını gören gözler iş kendine bakmaya geldiğinde, kendi hatasını görmek ve kabullenmekte zorlanır. İşte sanatın, edebiyatın bir yararı daha bu noktada devreye giriyor. İnsana kendine dışardan bakma şansı sunuyor.

 

Bir insanın en büyük şansı, çocukken iyi bir öğretmenle karşılaşmaktır derler ya, işte o cümledeki öğretmeni sadece insan olarak düşünmemek gerekli. Kitaplar da bu konuda hatırı sayılır katkılar sunuyor insana, yeter ki doğru kitaplarla karşılaşın. İlkokul yıllarımda öğretmenimin okuttuğu kitaplarla başlayan okuma yolculuğumda, hevesimi arttıran birçok yazar ve tür keşfetme şansım olmuştu. Ben de bu yolculukta başta birçok çocuk klasiğini okumuş, Kemalettin Tuğcu romanlarında zavallı öksüzler için yüreğim kan ağlamış, Ömer Seyfettin öykülerinde zaman zaman dehşete düşmüştüm. Gülten Dayıoğlu’nun Fadiş’i yüreğimi yumuşatmıştı. Bu kitapların duygusal gelişimime etkisini yadsıyamam ama benim için asıl macera, Jules Verne ile tanışınca başlamıştı. Art arda tüm kitaplarını okumuş, hakkında araştırmalar yapmış, yaşadığı dönemde hayal bile edilemeyecek birçok icadı eserlerinde kullandığını öğrenmiştim. İşte o günlerde Kaptan Nemo’ya saygım ve kendimi içinde yolculuk ederken hayal ettiğim Naitulus’a hayranlığım bir kez daha artmıştı. Böylece başlayan bilim kurgu merakım zamanla fantastik romanlarla da gelişti. Bir yerden sonraysa aslında fantastik dünya olarak sunulan evrenlerin ütopik ve distopik evrenler olduğunu öğrendim.   

 

Peki nedir bu ütopya ve distopya kavramları? Ütopya kavramının isim babası 1517’de yazdığı “Ütopya” adlı eser nedeniyle Thomas More kabul edilse de bu kavramın kökeni yani ideal gelecek tasarımı, MÖ 375’e Platon’un “Devlet” adlı eserine kadar uzanır. Ütopya, TDK sözlüğünde “gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce” diye tanımlanırken distopya ise TDK’de kendine yer bulamayan bir kavram olarak kalmış ne yazık ki. Bunun nedeni, distopya sözcüğünün hem etimolojik kökeninin olmayışı hem de insanoğlunun uzun zaman gelecekle ilgili felaket olasılığını kabullenemeyişi olabilir.  

 

Kendisine sözlükte yer bulamayan “distopya” kelimesini ilk defa 19. yüzyılın başında İngiliz filozof ve politikacı John Stuart Mill, parlamentodaki bir konuşması sırasında kullanmış. Distopya denince en kötü şekilde oluşturulmuş bir toplum düzeni söz konusudur. O toplumda yaşayan bireylerin erk sahipleri tarafından kölece kullanıldığı birey olmanın, özneliğin, özgür düşüncenin olmadığı; işkence, baskı, sansür gibi araçların sınırsızca kullanıldığı bir sistemden söz edilir. İlginç olan, bu sürecin, ütopya gerçekleştirmek üzere başlanmış olması ama her şeyin ters gitmesiyle oluşmasıdır. Hayalin kâbusa dönüşmesi söz konusudur. (Distopya Romanlarının Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi; Çevirilerinin İncelenmesinde Öne Çıkan Kuramsal Yaklaşımlar - Necdet Neydim, Ali Polatel)

 

 

 

İnsanın kendisine daha yakın bulduğu “ütopya” kavramıyla ilgili de bazı yanlış yaklaşımlar görüyoruz. Bu yanlış yaklaşımlardan biri, ütopyanın “mükemmel toplum tasarımı” olarak ele alınması. Çünkü Claeys’e göre Dikkat edilmesi gereken, ütopyanın mükemmelliyetçilikle eş anlamlı olmadığıdır. İşte bu noktada yıllar önce bir edebiyat sempozyumunda Hakan Günday’dan duyduğum cümle geliyor hep aklıma: “Her ütopya birileri için distopyadır.” Çünkü özünde her ütopya yazarın ya da sistemi tasarlayan kişinin ideallerini yansıtır ve bu kişisel idealler herkes için aynı olmayabilir.

 

Konuya yanlış yaklaşımlardan bir diğeri de distopyayla ilgilidir. İlk olarak, John Stuart Mill tarafından, 1868’de kullanılan distopya kötü, normal olmayan, hastalıklı anlamına gelse de anti-ütopyanın karşılığı değildir. Kabaca söylersek “ütopya, uygulanabilecek iyi” olarak görülüyorsa, distopya “uygulamada kötü olan”dır. Ütopyalarda ve distopyalarda sunulan gelecek tasvirlerinde olayların iyi ya da kötü gidebilme olasılıkları asla göz ardı edilmez. Hatta bu olasılıkların gerçekleşmesi vatandaşların ahlaki ve sosyal ve vatandaşlığa dair sorumluluklarına bağlı olarak konumlandırılır. Bu açıdan distopya, insanlığın mükemmel olana ulaşma fikrini reddeder.

 

Edebiyat dünyasına geri dönersek bu türün dünyada en bilinen yazarlarının başında elbette 16. yüzyılda yazdığı “Ütopya” adlı eseriyle Thomas More gelmektedir. Ayrıca Jack London'ın 1907'de yayımlanan “Demir Ökçe” adlı eseri, modern karşı ütopyacı romanların ilki sayılır. Totaliter ve baskıcı sistemdeki toplumu tanımlamak için kullanılan karşı ütopya kavramı, bu kitapta, ABD'de oligarşik bir tiranlığın yükselişiyle ifade edilmiştir.  George Orwell'in “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı romanına da esin kaynağı olan “Demir Ökçe”, toplumda ve siyasette gelecekte yer alacak değişiklikleri irdeler. Jack London'ın ilerde ABD'de bir çöküş yaşanacağı yolundaki öngörüsü tam anlamıyla gerçekleşmemişse de yazarın uluslararası gerginliklerle ilgili görüşleri bir süre sonra gerçeğe dönüşür. 1950’lerin sonuna doğru, yani toplumların yaşadığı iki dünya savaşı sonrasında ekonomik ve psikolojik olarak tükendiği dönemde, bu tür eserlerde patlama yaşanmıştır. George Orwell 1947-1948 yılları arasında “1984” romanını yazmış, sonrasında ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından beyazperdeye de aktarılan Anthony Burgess’in ünlü eseri “Otomatik Portakal” popülariteyi arttırmıştır.  1970’lerde Ursula Le Guin ve Stephan King gibi yazarlarla distopyanın içeriği tekrar genişlemiş, distopya ile bilim kurgu arasındaki çizgi daha da incelmiştir. Ayrıca çevresel sorunlar, hava kirliliği, feminizm, bedenlerin makine olarak kullanılması gibi konular da distopik evrenlerin doğal parçası olmaya başlamıştır. Bu genişlemenin bir yansımasını 1980'lerde Margaret Atwood'un yazdığı ve 2017’de dizi haline getirilerek ekranlara taşınan “Damızlık Kızın Öyküsü”nde görebiliriz. Bu noktadan sonra "distopya" kavramı inanılmaz genişlemiş, hemen her bilim kurgu romanına "distopya" denmeye başlanmış, eskiden genellikle tek kitap olan distopyalar birkaç kitaptan oluşan serilere dönüşmüştür.

 

Toplumların yaşadığı süreçler, sarsıntı ve değişimler, distopik eserlerdeki konu genişlemesinde görüldüğü gibi, kaçınılmaz olarak sanat eserlerine de yansır.  Modern toplumların günden güne totaliter rejimlere doğru kaydığı, filozof Slavoj Zizek'in dediği gibi kapitalizmle demokrasi arasındaki sonsuz evliliğin bittiği bir dönemde hepimizin kafasını kurcalayan şey nasıl bir geleceğin bizi beklediği. Bir yanda baş döndürücü bir hızla gelişen yapay zekâ teknolojisi, diğer yanda toplumsal çözülme ve ahlakî çöküş. Zamanında Jules Verne, Da Vinci gibi sanatçıların eserlerinde yarattıklarını gören insanlar bu tasarımların asla gerçek olamayacağını savunuyordu ama hepsi gerçek oldu. Günümüzde kurgulanan birçok eserde insanlığı tarih boyunca yaşadıklarının sınırladığı hayal dünyasında yarattığı distopyalardan oluşan gelecek modelleri bekliyor. Kabul etmek istemese de dünyadaki en zararlı canlı olduğunun farkındaki insanla mükemmeliyetçi özelliklere sahip yapay zekânın mücadelesi, insanlığın doğduğu dönemdeki gibi kısıtlı kaynaklarla yaşamak zorunda kalan Mad Max’teki gibi tamamen ilkel doğasına dönen vahşi insanlar düzeni ya da bu senaryolardan başka Katharine Burdekin'in 87 yıl önce kurguladığı faşist bir dünya düzeni. Eğer insanlık eserlerde sık sık işlenen gelecekle ilgili işaretleri okuyamaz ve geleceğini değiştirmeyi başaramazsa sizce bizi nasıl bir gelecek bekliyor olabilir?

 

                                                                                                                                             Gülhiz BİNİCİ

 

                                                                                                                                          FMV Özel Işık Lisesi

 

                                                                                                                              Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı

 

[ Değiştirildi: Cuma, 29 Aralık 2023, 2:18 PM ]
 

  
loader image